Zihnin Tuzaklarına Dikkat: Bilişsel Çarpıtma Nedir?

  • Yayınlanma Tarihi: 01 Eylül 2021
  • Yazar: Hatice Kamalı

Zihnimizin bazen bize tuzaklar kurabileceğini biliyor muydunuz? Psikologların bilişsel çarpıtma adını verdiği bu tuzaklar gerçekleri çoğunlukla negatif yönde eğip bükerek bizi olmayan şeylere ikna ediyorlar. Tuzağa düştüğümüzün farkında olmadan ürettiğimiz abartılmış ve mantıksız düşünceler ise yanlış kararların önünü açıyor. Üstelik olumsuz duyguları kalıcı hale getirerek stres, depresyon ve anksiyete gibi yıpratıcı süreçlere davetiye çıkarıyor.

Bilişsel çarpıtmalar ilk olarak 1976 yılında Aaron Beck isimli psikolog tarafından gündeme getirilmiş, sonrasında 1980’li yıllarda David Burns’un çalışmalarıyla iyice tanınmaya başlamıştır. Burns en yaygın bilişsel çarpıtmalara isimler vererek onları örnekleriyle birlikte açıklamıştır. 

Sık Rastlanan Bilişsel Çarpıtmalar

Psikologlara göre, her insan ömrünün bir döneminde Burns’ün tanımladığı çarpıtmalardan bir veya birkaçını deneyimlemiştir. Bu oldukça doğal. Ancak bu tuzaklara arada bir düşenleri sık sık düşenlerden ayıran şey, hatalı örüntülerin farkına varıp onları doğru yöne çevirme yetenekleri.  

Gelin biz de bu hatalı akıl yürütme örüntülerinden birkaçını tanıyalım:

 “Ya hep ya hiç” bakış açısı (All- or- nothing thinking)

Bu bilişsel çarpıtmadan muzdarip insanların dünyasında grilere yer yoktur. Bir durum ya iyidir ya kötüdür. Her şey planladıkları ölçüde mükemmel olmalıdır, aksi takdirde berbat olduklarını düşünürler. Örneğin “İşe alınmadım, ben zaten işe yaramazın biriyim”, “Formda kalmaya çalışıyordum ancak geçen akşam çikolata yedim, sağlıklı yaşam planlarım sonsuza dek bozuldu”, “Sınavdan düşük not aldım, ben asla başarılı olamayacağım.” benzeri cümleler kuruyorsanız bilin ki zihniniz bu tuzağa düşmüş. Halbuki hayat siyah ve beyazdan ibaret değildir, ara renkleri görmek için çabalamak gerek.

Yukarıdaki cümleleri doğrularıyla değiştirin: “Bir çikolata yemem diyetimi ebediyen bozduğum anlamına gelmez, yarın tekrar başlayacağım.”, “Bu işe alınmamış olmam benim başarısız biri olduğum anlamına gelmez. İş aramaya devam edeceğim.”

Duygusal akıl yürütme (Emotional reasoning)

En çok düşülen akıl tuzaklarından biri de duygusal akıl yürütme, yani duyguları gerçeklerin kanıtı olarak kabul etme. Oysa kendinizi nasıl hissettiğiniz ile gerçekte nasıl biri olduğunuz birbirinden farklı olabilir. “Şu an sıkıcı olduğumu hissediyorum o zaman kesinlikle sıkıcıyımdır.” demek hatalı bir akıl yürütmenin sonucu.  Hislerimiz gerçeklerin objektif kanıtları değildir.

Sonuçlara atlama (Jumping to conclusions)

Sonuçlara atlama yanılgısında kişi asla bilemeyeceği bilgilere kesin olarak sahipmiş gibi davranır. İki biçimi vardır. Bunlardan ilki “Kesin hakkımda böyle düşünüyor” cümlesiyle özetlenebilecek akıl okuma (mind reading). Bu bilişsel çarpıtma, çevremizdekilerin hakkımızda olumsuz düşüncelere sahip olduğu kanısına kapılmamıza yol açar, üstelik de ortada hiçbir mantıklı kanıt yokken!

İkinci biçimi de falcılık (fortune telling). Zihnimiz bu tuzağa düşerse gelecek ile ilgili kesin yargılar üretir. “Zaten olmayacak”, “zaten beni dinlemeyecek”, “kesin yapamayacağım” gibi…

Global etiketleme (Labeling)

Siyah-beyaz bakış açısına benzer bir bilişsel çarpıtma biçimi de global etiketlemedir. Bu hatalı akıl yürütmede kişi, kendisinin veya çevresindeki insanların ufak bir hareketinden yola çıkarak onların kişilikleri hakkında yargıya varır. Muhatabın ağzından çıkacak tek bir kelime onu “mükemmel” veya “kötü ve güvenilmez” olarak etiketlemeye yeter. Durum böyle olunca karşıdaki ya tamamen kötü ya da tamamen iyi bir konumdadır. İletişimin önemi kalmaz, kişinin tavırları gereksiz yere dışlayıcı bir hal alabilir.

Kişiselleştirme (Personalization)

Kontrolünüz dışındaki ve sizin suçunuz olmayan olaylar için kendinizi suçluyorsanız, kişiselleştirme hatasına düşmüş olabilirsiniz. “Kaza yapmış olman benim suçum, çünkü seni oraya ben davet ettim”, “benim yüzümden yoldaydın ve kaza yaptın” diyen arkadaş gibi.  Birini akşam yemeğine davet etmek kaza sebebi değildir, dolayısıyla bu kazadan kendini sorumlu tutmak bir zihin tuzağının sonucudur.

Kişinin her olayın sorumluluğunu üstlenmesi utanç, suçluluk, çaresizlik gibi duygularını yoğun bir şekilde hissedilmesine sebebiyet verir.