21. Yüzyıl Araçlarıyla “Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik”

  • Yayınlanma Tarihi: 12 Ağustos 2022
  • Yazar: Esma Kaya

Günümüz sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişmeleri sonucunda arzuları farklılaşmış simülasyon teknolojisi ile cezbedici imajlar tasavvur eden bir insan tipolojisi ortaya çıkmıştır. Bu tipoloji, kurumsal veya kolektif aidiyet duygusundan uzak, ihtiyaçlarından önce tüketimi gerçekleşen silik bir profile sahiptir.

Dolayısıyla algıları ve araçları farklılaşmış olan insana, tüm bu özelliklerini göz ardı ederek hitap etmenin bir olanağı var mıdır? İnsanlar teknolojik gelişmeleri doğrudan deneyimlemeseler bile kitle iletişim araçları sayesinde uzaktan tanışabiliyorlar. Bu yüzden insanların,  çağın imkan ve araçlarına sahip olamamasına rağmen kültürüne ve algısına uzak kalamadığı bir dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla düzenlenen sosyal yardımlaşma faaliyetlerinin kişilerin ihtiyaçları, talepleri, kolektif aidiyetleri ve simgesel tatmin deneyimleri göz önünde bulundurularak düzenleniyor olmalıdır.

Bireyin hazlarını karşılamaya yönelik her türlü imkanın hat safhada kullanıldığı bir dönemde; hayırseverlik ve bağışçılık çalışmalarının, “bağışı alanı ve bağışı vereni” çok boyutlu kapsaması, tatmin ediyor ve hızına yetişiyor olması gerekmektedir. Hayırseverlik faaliyetlerinin sadece maddi olgular ve araçlar üzerinden gerçekleşmesi, bir üst aşamaya taşınamaması meselenin bir başka açmazıdır. Temel maddi ihtiyaçlarını karşılamış veyahut karşılamamış kişilerin psiko-sosyal desteklenmeye de ihtiyacı olabilmektedir. Bu yüzden yürütülen çalışmaların yalnızca muhtaç ve zengine yönelik olması,  sosyal yardımlaşmayı değer odaklı olmaktan çıkarır ve kapsamını daraltır. Ve nihayetinde yapılacak çalışmalar; bağımlı bir yaşantı doğurmaktan, tasarruf ve servet oluşumunu engellemekten öteye geçmemektedir.

Bireylerin internet, bilişim ve simülasyon araçlarını kullanarak sahip olabileceklerinin kurgusunu en üst düzeyde seyredip, sonrasında pasif bir yaşantı sürdürmesi insan zihninin gerçeklik algısını, ümit duygusunu, yaşam pratiklerini bir anlamda zedelemektedir. Ve yürütülen bağışçılık çalışmaları bu noktada kişiyi harekete geçirici, benlik saygısını ve kendine yeterlilik duygusunu pekiştirilmelidir. Nitekim sürekli almaya meyyal zihinler, sefaletin psikolojisini ve yoksulluk kültürünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla tam bu noktada kullanılan yöntem ve araçlar kişiyi zihinsel ve davranışsal olarak aktif tutuyor olmalıdır.

Hayırseverlik ve bağışçılık noktasında göz önünde bulundurulması gereken bir diğer nokta, hedef kitlesi olan günümüz insanının sosyalleşme algısı ve yaşam pratikleridir. Örneğin şu an sosyal medya birçok alanda kurumsal bağlılık ve kolektif aidiyet duygusunun rolünü üstlenmiştir. Sanal ağlar üzerinden kurulan bu ilişkilerde bireyler, birbirlerinin gerçek duygu, düşünce ve davranışlarından bihaber farazi topluluklar oluşturmuşlardır. Tam bu noktada sivil toplum kuruluşlarına düşen sorumluluk büyük bir önem arz etmektedir. İnsana; gerçek sosyal gruplarını, kurumsal aidiyetini ve bağlarını hatırlatacak güçlü ve yeni mekanizmalar tesis etmelilerdir.