“Su”dan Geriye Kalan

  • Yayınlanma Tarihi: 31 Aralık 2020
  • Yazar: Edibe Beyza

Yazdan kalma havalar yaşıyoruz. Normalde kışın bu kelimeleri kullandığımız zaman sevinir, güneşe tatlı tebessümlerle bakardık. Ancak bu sıralar yazdan kalma günler değil, yazın kendisini yaşıyoruz. İklimlerin bu denli değişmiş olması gerçekten korkutucu. İklim değişikliğiyle gelen kuraklık probleminin tehlikeli bir hale gelmemesi için su ayak izimize dikkat etmemiz gerek. Gelin, su ayak izinin ne olduğuna birlikte bakalım.

İklimlerin değiştiğini gözlemlediğimiz şu günlerde sıcaklık mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. İki-üç sene önce kar fotoğraflarının çekildiği şu zamanlarda mevsimlik kıyafetlerle idare ediyoruz. Sizce de bu işte bir gariplik yok mu? Dört mevsimin yaşandığı ülkemiz artık iklim değişikliğinin mahkumu mu oldu? Yağmurun yağdığı, karların dans ettiği kış günleri, yerini sıcak ve kurak havalara mı terk etti?

Haberlerde, internet sitelerinde, sosyal medyaya bu ara baraj doluluk oranlarıyla ilgili haberlere çok sık denk gelir olduk. Durumun ne kadar korkutucu olduğunu anlayabilmek için yaşadığınız şehrin baraj doluluk oranlarını incelemenizi, hatta diğer yıllarla mukayese etmenizi tavsiye ederiz. Örneğin İstanbul’un son on senesini karşılaştırmalı bir şekilde incelediğimizde baraj dolululuk oranı ortalaması %50’nin üzerinde. Bir de bu senenin doluluk oranına bakalım: %20!

Herhangi bir kaynak azaldığında onu yarınlar yokmuşçasına değil de idareli kullanmak en basit iktisat kurallarındandır. Bu nedenle su kullanım alışkanlıklarımızı tekrar gözden geçirerek kendimize sürekli tasarrufu ve idareli kullanımı hatırlatmak görevimiz. Bununla ilgili blogumuzda eski bir yazımız daha var. Bu yazımızda meselenin biraz daha detayına inerek su ayak izinden bahsedeceğiz.

Su ayak izi temelde bir ürünün üretimi ve tüketimi esnasında ortaya çıkan su kullanım oranıdır. Bireyler, firmalar, çeşitli sektörler bu su tüketimini her gün her dakika gerçekleştirerek su kaynaklarını harcamakta ya da kirletmektedir. Yani su kullanımımız direkt yahut dolaylı bir şekilde gerçekleşebilir.

Doğrudan kullanımı az çok anlayabiliyor ve tartabiliyoruz. Mesela bulaşık makinesini çalıştırmak, buna bir örnek. Peki dolaylı kullanım nedir? Su ayak izinde mantık doğrudan kendi musluğumuzdan, damacanamızdan tükettiğimiz suyun miktarını hesaplamak değil; içtiğimiz kahvenin, aldığımız etin de yeryüzüne olan su maliyetini gözler önüne sermektir. Burada önemli olan ise su kullanım tercihlerimizdir. Hem dolaylı kullanım hem de doğrudan kullanımdaki muhtelif tercihlerimiz yeryüzünü korumaya yardımcı olma gücüne sahip! Kıyafetler, kırtasiye ürünleri, aşrı aşrı memleketlerden sipariş ettiğimiz kargolar ve daha neler neler. Bunların hepsinin bize gelmesi için su harcanıyor. Örneğin bir tanecik elma üretilirken 125 litre su harcanıyor. Bu ürünlerin bir de uzak yerlerden geldiğini, dağıtıma girdiğini düşünürsek bu sayı giderek artmakta. Bu nedenle evde kullandığımız suyu kontrol ettiğimiz gibi satın alma alışkanlıklarımızı da kontrol etmeliyiz.

Satın alma alışkanlıklarımız su tüketim tercihlerimizi de etkiliyor. Mutfak alışverişini yaparken ürünlerin nereden geldiğini araştırmak bu açıdan aynı karbon ayak izinde olduğu gibi etkili bir yöntem. Ayrıca bu dolaylı su tüketimimiz sadece gıda değil her sektör için geçerli. WWF ve National Geographic’in ortaklaşa yaptığı bir çalışmanın dikkat çekici sonuçlarına bir bakalım. Sadece bir adet pamuklu tişört üretiminde 2700 litreden fazla su harcanıyor. Şimdi dolaplarımızı gözümüzün önüne getirelim. Evet kaç tişört var? İşin daha da kötüsü bu 2700 litre su neye tekabül ediyor biliyor musunuz? Bir insanın içebileceği yaklaşık 1000 günlük suya. Her bir pamuklu tişört alımında birisinin 3 yıllık içecek suyunu harcamış oluyoruz.

Bu çarpıcı sayılardan sonra su ayak izimizi azaltmak için neler yapabileceğimizi madde madde sayalım.

Yeme alışkanlığını değiştir. Burada önemli olan vejeteryan yahut vegan olmaktan ziyade neyi tükettiğini farkında olan bir insan olmak. Ülkende hatta yakın bölgelerinde yetişen ürünleri tercih etmen gezegene büyük bir etki sağlayacakır.

Evdeki fazla su kullanımını azalt. Evdeki su kullanma tercihlerimiz zannettiğimizden daha fazla su kaybına neden oluyor. Birkaç küçük önlem ile bunun önüne geçmek mümkün. Zaten bunun her sene kamu spotlarıyla karşılaşıyoruz. Onlarca önlemden yalnızca birkaçını uygulamak hiç zor değil.

Dışarıda daha az su kullan. Ev dışında da bir hayatımız olduğu ve buralarda da suyu kullandığımız bir gerçek. “Nasılsa faturası bana gelmiyor.” gibi ilkel bir düşünceyi tercih edip suyu boşa harcamak yerine küresel servetimize buralarda da dikkat etmeliyiz.

Enerji tasarrufu yap. Enerji tasarrufu sağlayarak suyunu koruyabilirsin. Asker nizamıyla "gereksizse söndür," "boşa akıtma" gibi direktifler vermeye de gerek yok. Biraz dikkat her şeyin üstesinden gelebilir.

Satın alma alışkanlıklarını değiştir. Daha yöresel hareket etmekten yukarıda değindim. Bunun yanı sıra satın almamak da bir tercihtir. Elimizdekini kullanmak hatta son raddesine kadar kullanmak doğa dostu bir ürün almaktan çok daha akıllıca bir yaklaşım. Bir şeyin yenisini almadan onu tamir yoluna gitmek, başka amaçlar için dönüştürmek gibi çeşitli alternatifler de alışkanlıklarınızı değiştirmenize olanak sağlar. Ayrıca artık büyük bir pazar olan ikinci el alım-satımı da oldukça faydalı.

Kendi düzenimizi ve kişiliğimizi en iyi tanıyan yine kendimiziz. Bu verilen öneriler belki size uymaz ama kendi alışkanıklarınızı gözden geçirerek daha az su kullanmak sizin elinizde. Vurdumduymazlığı değil geleceğimizi tercih ederek suyu koruyabiliriz.