Kaçınılmaz Sona Doğru: İklim Değişikliği İyi Olma Halimizi Nasıl Etkiliyor?

  • Yayınlanma Tarihi: 02 Kasım 2020
  • Yazar: Elif Nuran Özgün

Dünya ismini verdiğimiz bu büyük mavi küre, milyarlarca yıldır bize, sevdiklerimize, hayvanlara ve bitkilere ev sahipliği yapıyor. İnsanoğlu uzun süredir Dünya’nın bize sunduğu imkanlarla hayatını sürdürüyor. Peki biz evimize nasıl davranıyoruz?

Jeologların araştırmalarına göre insanlar olarak Dünya ile ilişkimizin 190 bin yılı aşkın bir tarihi var. Tüm bu süreler boyunca zaman zaman gezegenimizi kirletmiş, doğal kaynakları hesapsızca kullanmışız. Ancak son 300 yıldır maalesef Dünya’mız daha önce hiç bilmediğimiz bir tehditle karşı karşıya: İklim Değişikliği.

WWF’nin sitesinde anlatıldığı üzere; gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibidir. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının yaklaşık olarak yarısı yansıtılır; gezegenimizi saran sera gazı sayesinde bu ışınların bir kısmı tekrar yeryüzüne gönderilir. Bu sayede dünyadaki ortalama sıcaklık 15°C’de kalır. Sera gazlarının yokluğu durumunda Dünya’nın sıcaklığı -18°C civarına kadar düşebilir.

1750’lerde başlayan sanayileşme hareketleriyle birlikte atmosferdeki sera gazları artmaya başlamış; hatta sera gazının içinde bulunan karbondioksit oranı %40’lık bir artış göstermiştir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre karbondioksit oranındaki artış, fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve plansız arazi kullanımından kaynaklanıyor. Atmosferdeki sera gazı oranının artması; Dünya’nın ortalama sıcaklığının yükselmesi ve buna bağlı olarak da iklimin değişip buzulların erimesi anlamına geliyor. İnsanları yıllardır besleyen Dünya’mız şimdi yine insanların eliyle mahvoluyor.

Fiziksel İyiliğimize Etkileri

İklim değişikliği birçok bölgede alışılmışın dışında durumlara yol açıyor; bazı bölgeler dayanılmaz bir kuraklıkla baş başa kalırken bazı bölgeler de uzun süren yağmurlara maruz kalıyor. Bu uzun süreli mevsim koşulları, bazı hastalıkların taşınmasına maalesef ki olumlu etki yapıyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın 2016’da yayınladığı raporda, hayvansal hastalıklara, yani hayvanlardan insanlara geçen hastalıklara, yer ayrıldı. Ormansızlaştırma, iklim değişikliği ve bilinçsiz tarımın bu hastalıkları arttırdığı belirtildi. Bu rapora göre 4 ayda bir yeni bir hastalık keşfediliyor. Sıcak havalardan hoşlanan sivri sinekler, iklim değişikliği ile kuraklık yaşayan bölgelerde hızlıca çoğalıp sıtma, sarı humma ve elefantiyazis gibi hastalıkları yayıyorlar. Aynı zamanda Laym Hastalığı taşıyan kenelerin sayısı da git gide artıyor. Bu noktada sıcaklıkların artmasıyla havadaki polen oranının arttığını ve bunun da hantavirüs, tüberküloz, sistozomyas gibi hastalıkları tetiklediğini de belirtmek gerekir.

İklim değişikliğinin insanların fiziksel sağlığına etkisi gözle görüldüğü için pek çok kimsenin ilgisini çekiyor ve harekete geçmelerine sebep oluyor. Peki iklim değişikliği zihinsel sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Zihinsel İyiliğimize Etkileri

Son on yılda bilim insanları iklim değişikliğinin zihinsel sağlığımız üzerindeki etkileri üzerine çalışmaya başladı. Bu alanda yapılan ilk çalışmalardan biri, 2008 yılında International Journal of Public Health’ta yayınlandı. Araştırmaya göre, iklim değişikliği insanları birçok yönden travmaya açık hale getiriyor ve insanların zihinsel sağlını olumsuz etkiliyor. 2011’de Amerika’da yapılan başka bir çalışma ise dezavantajlı grupların, ekonomik gelir düzeyi düşük kimselerin ve halihazırda mental hastalıklara sahip insanların iklim değişikliğinin etkilerinden daha olumsuz etkileneceğini gösteriyor.

İklim değişikliğinin bu büyük etkilerini ortaya çıkaran en önemli sebep aşırı sıcaklar. Yeryüzünün alışık olduğumuzdan daha çok ısınması sonucunda pek çok kara parçasında şiddetli kuraklıkların baş göstermesi bekleniyor. Bu hızlı değişim pek çok bölgede insanların yüzlerce yıldır yaptıkları işi kaybetmeleri anlamına geliyor. Misal nemli bir iklimde yaşayıp pirinç tarımı yapan bir ailenin önümüzdeki yıllarda kademe kademe işlerini kaybetmeleri çok da umulmadık bir sonuç değil. Her sene artan sıcaklıklar belki 10, belki 20 yıl içinde pirinç tarlalarını ve bataklıkları kurutabilir. Veya tam tersi kurak bir iklimde buğday tarımı yapan bir çiftçi, yaşadığı bölgeye gelen aşırı yağış nedeniyle işini kaybedebilir. Tüm bu etkileri görmek insanlarda yüksek oranda kaygıya yol açıyor. Kaygı ve stres ise depresyon, ev içi şiddet ve mental hastalık olarak bize dönüyor.

Ne Yapmalı?

Ne yazık ki bu sorunun cevabı birkaç cümlede özetlenebilecek maddelerden çok daha fazlası. Küresel ısınmaya karşı çıkmak için hayatı ele alışımızı değiştirmemiz gerekiyor. Yine de bir özet yapacak olursak şunları söyleyebiliriz:

1. Bilgilenin

İnternet üzerinden araştırma yaparak küresel ısınma konusunda yazılmış birçok rapor ve içeriğe ulaşabilirsiniz. Tıpkı bu blog yazısını okuduğunuz gibi onları da okuyun ve bilgi edinin. İçinde olduğumuz durumun vahametini anladıktan sonra, çözüm önerilerine dair araştırma yapmaya başlayabilirsiniz.

2. Enerji Tasarrufu ve Küçük Adımlar

Bilinçli bireyler olarak yalnızca elimizden geleni yapmakla sorumluyuz. Evden çıkmadan önce ışıkları kontrol etmek, dişimizi fırçalarken musluğu kapatmak, elektrikli aletleri düğmesinden kapatmak veya fişlerini çekmek iyi adımlar olabilir. Bunun yanında çeşitli kampanyalar vasıtasıyla fidan bağışı yapabiliriz.

3. Yerelleş ve Karbon Ayak İzini Azalt

Blogumuzda karbon ayak izi konusuna daha önce yer verdik. Yaptığımız uçak seyahatleri, uzak şehirlerden verdiğimiz siparişler, dışarıda yemek yemek gibi pek çok unsur karbon ayak izimizin artmasına neden oluyor. Bu yüzden elimizden geldiğince yerel marketlerden alışveriş yapmak, evde yemek pişirmek, mevsim sebze meyvelerini tüketmek karbon ayak izimizi azaltacaktır.

4. Gerçek Sorumluyu Unutmayın

Bizler vatandaşlar olarak ne kadar ufak tasarruflarda bulunarak gezegenimize sahip çıksak da küresel ısınmanın esas sorumlusu doğayı hiç düşünmeden büyük fabrikalar inşa eden şirketler ve ormansızlaştırma konusunda hesapsızca hareket eden müteahhitlerdir. Bu yaşananlara izin vermeleri dolayısıyla hükümetler de bu suçlamadan paylarını alabilirler. Bu yüzden fırsat olduğu her an bu otoritelere rahatsızlığımızı belirtmemiz gerekir. Bazen kampanyalara destek olarak, bazen dilekçe yazarak, bazense sadece sosyal medyada bu minvalde bir paylaşımda bulunarak rengimizi belli edebiliriz.